Travestiyle İlk Randevu Kadıköy’de Unutulmaz Bir Gece

Aslında o gece için özel bir planım yoktu. Kadıköy’ün ara sokaklarında yürürken, Moda’dan hafif bir meltem esiyordu. Kalabalığın içinde yalnızlık bazen daha çok hissedilir ya hani… Öyle bir andaydım.

Bir kafede otururken göz göze geldik. Bakışları kendinden emin, ama bir o kadar da derin. Gözlerinde hem bir sır, hem bir davet vardı. Yan masaya oturdu, sigarasını yaktı, gözlerini kaçırmadan bana doğru hafifçe gülümsedi. O an anladım; bu sıradan bir karşılaşma değildi.

Konuşmaya başladığımızda zamanın akışını unuttum. Ses tonunda bir sakinlik vardı, kelimeleri dans ettirir gibiydi. Kendini tanıttı, travesti olduğunu söylediğinde ne şaşkınlık ne çekinme hissettim. Aksine bir merak, bir çekim… İçimde yıllardır bastırdığım bir dürtü yavaşça su yüzüne çıkıyordu.

Gece ilerledikçe Kadıköy daha da sessizleşti, ama içimdeki sesler yükselmeye başladı. Yürürken elimiz birbirine dokunduğunda, ten temasının ne kadar dürüst bir şey olduğunu hatırladım. Her dokunuş bir kabul gibiydi; bir yargısızlık, bir anlayış.

Onun evine gittik. Işık loştu, müzik kısık. Yalın, ama sıcak bir ortam… Kahve pişirdi, eski bir şarkı açtı. Birlikte susarak dinledik. Gecenin en dokunaklı anı ise onun gözlerime bakarak söylediği şu cümleydi:

“İlk kez biri beni olduğum gibi görmeye çalışıyor.”

O geceyi anlatmak zor… Ne tamamen cinseldi, ne tamamen duygusal. Ama kesin olan şu ki, içimde bir şey değişti. Kadıköy’ün sıradan bir gecesinde, hiç beklemediğim bir yüzleşmeye ve samimiyete tanıklık ettim.

Ve evet… Unutamadım.

Röportajı yapan: İsimsiz Blog Yazarı
Röportaj yapılan kişi: Aylin (Kadıköy’de yaşayan, 32 yaşında bir travesti birey)

– O ilk randevuyu hatırlıyor musun, Kadıköy’deki o geceyi?

Hatırlamam mı… Moda sahilinde hafif rüzgarlı bir geceydi. Göz göze geldiğimizde fark ettim; onun da içi bir şeyler arıyordu, tıpkı benim gibi. Ama bunu itiraf edecek cesareti henüz yoktu.

– İlk adımı kim attı?

Ben. Yıllar içinde öğrendim ki, biz görünmez olmayı çok yaşadık. Birinin gerçekten bakmasına izin vermek cesaret ister. Gülümsedim, yaklaştım. “Seninle iki laf edebilir miyim?” dedim. Gözlerinde kararsız bir merak vardı. O da gülümsedi.

– Ne konuştunuz?

İstanbul’u… Kadıköy sokaklarını, eski sevgilileri, yalnızlığı. Ama bence asıl konuştuğumuz şey yalnızlıkla nasıl baş ettiğimizdi. Arada çaylarımız soğudu ama sohbet hiç soğumadı.

– Evinize davet ettiniz mi?

Evet. Zorlamadan, beklentisizce. “İstersen biraz müzik dinleriz,” dedim. Kabul etti. Müzik çalarken sandalyesine oturdu, sonra birden “Seni izlemek istiyorum,” dedi. Ne romantikti, ne arsız… Gerçekti. O an, yıllardır beklediğim bir şeyin geldiğini hissettim: Görülmek.

– Fiziksel yakınlık oldu mu?

Evet, ama onun öncesinde bir başka tür yakınlık oldu. Gözlerimiz uzun süre sustu, ellerimiz çekinmeden birbirini buldu. Dokunuşlar önce ürkekti, sonra dürüst. O gece sadece bedenimiz çıplak değildi, duygularımız da öyleydi.

– Sabah ne oldu?

Kahve yaptım. Konuşmadan kahvaltı ettik. Giderken “Seninle tanışmak iyi geldi,” dedi. Ben hiçbir şey söyleyemedim. Gözlerine baktım ve gülümsedim. O an her şey söylendi zaten.

– O geceden sana kalan ne oldu?

Cesaret. Sadece onun değil, kendimin de beni seçtiğini görmek. İlk defa biri beni tanımaya çalıştı, sadece tüketmeye değil. Kadıköy o gece biraz daha büyüdü gözümde. Ve ben de.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir