Teninde Kadıköy’ü Hissettiren Travestiler

Kadıköy… Rıhtımın tuzlu kokusu, Moda’nın sokak aralarındaki hışırtılı sessizlik, geceye yayılan sokak müziği, bir bardak şarabın eşlik ettiği derin bir bakış… Bu semtin ruhu, sadece binalarında, caddelerinde değil; onu yaşayan insanların teninde, gülüşünde, yürüyüşünde gizli.

Ve işte tam da burada, Kadıköy’ün en derin yerinde, göz göze geldiğinde zamanın durduğu o kadınlar var.
Travestiler.

Ama öyle sıradan değil…
Bu kadınlar, sadece bedenleriyle değil; enerjileriyle, kokularıyla, bakışlarıyla Kadıköy’ün ta kendisi olmuşlar. Bir sigaranın dumanı gibi yavaşça doluyorlar odana. Dokunmadan dokunuyorlar. Göz kırpmadan baştan çıkarıyorlar. Çünkü onların içinde aşk kadar tehlike, tutku kadar zarafet var.

Bir Adımda Başka Bir Dünya

Onlarla tanıştığında bir şeyi fark ediyorsun. Kadıköy’de yürürken hissettiğin o “özgürlük” duygusu, onların ruhunda birebir yaşıyor.
Duruşlarında meydan okuma var, ama aynı zamanda seni içine çeken bir sıcaklık.
Sana “buradayım” demiyorlar; sadece gözlerinin içine bakıp susuyorlar. O an, tüm şehir susuyor zaten.

Ten Üzerinden Semt Okumak
Bir gece onların yanındaysan, Kadıköy’ü sadece yürüyerek değil, hissederek gezersin.
Kalçalarının kıvrımı, omzunun duruşu, dudağının kıvrımı… Hepsi sana bir şey anlatır.
Moda sahilinde denize karşı oturduğun o sessiz geceleri, Kadife Sokak’ta gelen bir öpücüğü, Bahariye’de yakalanan o ani tebessümü…
Sanki tüm semt, onların teninde yeniden doğmuş gibidir.

Klişelerden Sıyrılmış Kadınlar

Onlara biçilen rolleri çoktan yırtıp atmışlar. Ne utangaç bir köşeye sıkışmışlar, ne de sadece birer fantezi objesi olmuşlar.
Onlar özgürlüklerini bedenlerinde taşıyor.
Ve bu cesaret, seni büyülüyor.
Kendinden kaçarken, bir kadının gülüşünde kendini bulmak garip ama mümkün Kadıköy’de.
Hele de o kadın, sana “dokunmadan hissettiren” bir travestiyse…

Kadıköy travestileri, sadece bir randevunun değil, bir farkındalığın kapısını aralıyor.
Onlara dokunmak, aslında Kadıköy’e dokunmak gibi…
Bazen tuzlu bir rüzgâr gibi geçiyorlar teninden. Bazen fısıltı gibi bir cümleyle beynine kazınıyorlar.
Ama bir kez hissettin mi?
Bir daha asla unutamıyorsun…

Hava hafif serin, Moda çay bahçesinin köşesinde oturmuşuz. Karşımda Derya… Gözlerinde hem geceyi, hem sabahı birden taşıyan o kadınlardan. Kalın kirpiklerinin arasından bakıyor; bazen gülümseyerek, bazen gözlerini kaçırarak konuşuyor. Derya’yla bir “söyleşi” değil, aslında içten içe kendimizle yüzleştiğimiz bir sohbet bu.

Ben:
Sence neden “Kadıköy’ü teninde hissediyorsun” diyorum sana?

Derya:
(Gülümsüyor, sigarasından bir nefes alıyor)
Çünkü ben Kadıköy’le büyüdüm. Moda’nın taş sokaklarında yürürken çocukluğumu hatırlarım. Rıhtım’da gece üşüyüp biriyle sarılarak ısınmak var bende. Ben bu semtin tuzunu, sesini, aşkını içime çeke çeke büyüdüm. Tenimde taşımasam nereye sığarım ki?

Ben:
Ama senin bakışlarında sadece geçmiş yok, aynı zamanda bir… ne bileyim… ateş var.

Derya:
(Göz kırpar)
O ateş, sevilmek isteyip hep saklananların yandığı yerden gelir. Ben saklamadım. Travesti olduğumu saklamadım. Sevgililerime “ben buyum” demekten korkmadım. Aşk yaşarken öpülmek istedim, dokunulmak istedim, sevildiğimi duymak istedim. Herkes gibi. Ama bizden herkes gibi olmamız beklenmedi. O yüzden tenimdeki Kadıköy, biraz da başkaldırıdır.

Ben:
Peki ya aşk? Aşk nasıl bir şey senin için?

Derya:
Aşk… (duraksar, gözleri uzaklara kayar)
Aşk bazen bir adamın gözlerinde başlar, ama ertesi sabah “keşke seni hiç tanımasaydım” diye biter.
Ama yine de ben âşık olurum. Çünkü ben hâlâ bir sokak lambasının altında öpülmek isterim. Kadıköy geceleri bu kadar güzelken, âşık olmamak mümkün mü?

Ben:
Bazen insanlar sana dokunmak istiyor ama seni tanımaktan kaçıyor. Bu seni kırıyor mu?

Derya:
Elbette…
Beni arzulayıp, sonra görmezden gelen insanlar çok oldu. Gece beni isteyen, gündüz sokakta yüzünü çeviriyor. Ama ben buna alışmadım. Alışmak demek kabullenmek demek. Ben hâlâ, birinin elini gururla tutarak yürümek istiyorum Kadıköy sokaklarında.

Ben:
Peki, seni ilk kez tanıyacak birine ne dersin?

Derya:
Cesur ol derim.
Ama sadece beni arzuların için değil, beni ben olduğum için tanımaya gel.
Tenime dokunmadan önce sesimi dinle, gözümün içine bak. Çünkü ben sadece beden değilim; ben hikâyeyim, acı, kahkaha ve bolca müzik.
Ve evet…
Tenimde Kadıköy var. Ama öyle haritadan değil. O derin, o samimi, o asi ruhuyla…

Kapanış notu:
Derya gülümsüyor, sonra uzaklara dalıyor. Bir martı geçiyor o anda.
Kadıköy hâlâ orada, ama artık sadece bir semt değil gibi…
Bir kadının teninde, bakışında, kokusunda yaşayan bir ruh gibi…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir