Her şey bir göz temasıyla başladı.
Ne bir kelime, ne bir dokunuş…
Sadece kısa, ama derin bir bakış. Şişli’nin ışıklı kaldırımlarında yürürken göz göze geldiğim o kadın, bana dünyanın en güçlü sessizliğini sundu.
Travesti kelimesinin fısıltıyla konuşulduğu bir ülkede, onların gözleri bağırır aslında.
Kendilerini saklamaktan yorgun düşmüş, ama yine de her sabah aynı kararlılıkla aynaya bakan kadınların gözleri…
Kimi zaman kırgın, kimi zaman meydan okurcasına parlak.
O gün Şişli’de bir kafeden çıkarken rastladım ona.
Kırmızı bir elbise giymişti, topuklu ayakkabılarıyla dimdik yürüyordu. Göz göze geldik. Belki bir saniye sürdü. Ama o saniye bana çok şey öğretti. Ön yargının, ezberin, alışılmış bakışların ne kadar sığ olduğunu…
Çünkü o gözlerde utanç yoktu.
Utandırılmış bir hayattan çıkarılmış bir gurur vardı sadece.
Şişli, başka bir semt. Burada gecenin dili farklı. Travestiler yalnızca var olmakla kalmıyor; bu semte renk, ruh ve direnç katıyorlar.
Bir sokak lambasının altında konuşmaya başlarsanız bir tanesiyle, anlarsınız.
Yargının değil, yaşanmışlığın ne kadar ağır olduğunu.
Ve onların aslında sadece görünür olmak değil, anlaşılmak istediklerini…
Dönüşüm burada başlıyor işte.
Bir göz temasıyla.
Önce yargılarınız çatırdıyor, sonra sessizce dağılıyor. Ardından merak geliyor, sonra anlayış. Ve en son… hayranlık. Çünkü bazı insanlar, sırf var olmak için her gün yeniden doğmak zorunda kalıyor.
Şişli’de yürürken bir travestiyle göz göze gelirseniz, o bakışı kaçırmayın.
Çünkü belki de o bakış, sizin için bir dönüşümün ilk adımı olacak.
Tıpkı benim için olduğu gibi.
Bir akşamüstü Şişli’nin ara sokaklarında küçük bir kafede buluştuk Ayda’yla. Sesi yumuşak, bakışları dolu. Masaya oturduğu anda çevresini incelemesi bitiyor ve bana dönüp samimi bir gülümsemeyle başlıyor konuşmaya.
– Ayda, göz göze geldiğimiz o anı hatırlıyor musun?
Hatırlamaz mıyım? Ben hep gözle tanırım insanları. Kim içinden ne geçiriyor, o bir saniyelik bakışta belli olur. Senin gözlerinde önyargı değil; şaşkınlık ve merak vardı. Ama iyi bir merak… Kırıcı değil, öğrenmek isteyen.
– O an ben sadece bir yabancıydım, ama sende bir duruş vardı. Ne hissettin bana bakarken?
Aslında her bakış biraz sınav bizim için. İnsan seni gerçekten mi görüyor, yoksa sadece “alışılmadık” bulduğu için mi dönüp bakıyor? Ama sende öyle bir şey yoktu. Ne küçümseme, ne hayranlık… Sadece dürüst bir bakış. Ben de hafifçe başımı eğdim hatırlarsan, hem selam gibiydi hem de “evet, ben buradayım” demek gibi.
– Sence insanlar neden bu kadar zorlanıyor travestilerle göz göze gelmekte?
Çünkü biz sadece bir kimliği değil, onların bastırdığı duyguları da temsil ediyoruz. Cesareti, sınırları zorlama halini… Kimileri bizde kendinden kaçtığı tarafları görüyor. Ama bazen de, bir bakış bile kabuğu kırıyor. O yüzden diyorum hep, dönüşüm önce gözden başlar.
– Şişli bu konuda nasıl bir yer senin için?
Şişli, bizim için bir sahne gibi. Güvende hissettiğimiz nadir yerlerden. Burada yürürken her topuk sesimiz, görünürlüğümüzün bir melodisi. Her gün, biraz daha kabul edildiğimiz hissine kapılıyoruz. Ama tabii ki hâlâ diken üstünde yaşadığımız çok an var. Yine de, bu sokaklarda yürürken “benim de hakkım” diyebiliyorum artık.
– Sana göre bir insanın gerçekten değişmeye başlaması için ne olması gerekiyor?
Bir göz teması yeter bazen. Ciddi söylüyorum. Bir insan bir travestinin gözlerinin içine bakıp hâlâ nefretle doluysa, orada başka şeyler var demektir. Ama eğer durup içindeki insana bakarsa… İşte o an dönüşüm başlar. Ben yıllardır buna şahit oldum.
Söyleşinin sonunda Ayda kahvesinden bir yudum alıyor, sonra gülümsüyor. O gülümseme sadece bir teşekkür değil; görünmenin, anlaşılmanın, insan gibi muamele görmenin sıcaklığı. Ve anlıyorsun ki, bazen bir semtteki en büyük devrim… sadece bir bakıştır.