Kaynarca’dan Kartal’a Bir Bakış Travesti Gözünden

İstanbul’un Anadolu Yakası’nda sabahları erken başlar. Kaynarca’nın sokaklarında, esnaf kepenk açarken, Kartal sahilinde martılar çoktan yerini almıştır bile. Gün, kimin için sıradan, kimin için ise sessiz bir mücadeleyle başlar. İşte bu iki semtin arasında mekik dokuyan bir travestinin gözünden hayat, tam da o sessizlikte saklıdır.

Ben her sabah Kaynarca’dan çıkar, Kartal’a doğru yürürüm. Belki bir sahil bankında oturmak için, belki sadece biraz görünmek için… Çünkü görünmek bile hâlâ cesaret istiyor.
Dışarıdan bakıldığında her şey sıradan: bir kadın geçiyor. Ama içimde taş gibi bir dikkat duygusu var. Kim bakıyor, kim fısıldıyor, kim gerçekten görüyor?

Kaynarca daha sessizdir. Mahalle havası yoğundur, her şey gözaltındaymış gibi. Kartal ise kalabalığın arasında biraz daha özgür hissettirir. Sahile doğru indikçe insanların telaşı azalır, ama bakışlar değişmez.
Toplum, hâlâ bizi netleştiremiyor. “Kadın mı, değil mi?” diye düşünmekten kendini alamayan gözler arasında yürümek, hâlâ bir sınav gibi. Ve biz bu sınava her gün giriyoruz.
Kiminin diliyle, kiminin bakışıyla.

Ama bu iki semt arasında, sadece bir yol değil, bir dönüşüm de var benim için.
Kaynarca’da apartmanın önünde sigara içerken komşunun perdeyi usulca çektiğini görürüm. Ama Kartal sahilinde bir genç kız “abla senin saçlarına bayıldım” der. İşte o an, bir gün hepimizin birlikte yürüyebileceğine olan inancım tazelenir.

Bir de detaylar var…
Çay ocağında bana “abla” diyen çocuk, otobüste yer veren yaşlı amca, göz teması kurmaktan kaçınmayan başka bir kadın… Bu küçük anlar, taş gibi katı duvarları çatlatıyor.

Ben sadece görünmek istemiyorum.
Görülürken ezilmeden, konuşurken kıstırılmadan, yürürken korkmadan var olmak istiyorum.
Kaynarca’dan Kartal’a uzanan bu yol, belki bir semt mesafesi ama benim için yıllar süren bir kabullenme yolculuğu.

Ve ben hâlâ yürüyorum…
Topuk seslerimle değil; inadımla, umudumla, cesaretimle…

Kartal sahilinde, kalabalıktan biraz uzak bir bankta oturuyor Dicle. Saçları dağınık ama bakımlı, üstünde ince bir hırka, elinde yarım kalmış bir çay. Sessiz ama hazır bir ifadeyle konuşmaya başlıyor.

– Merhaba Dicle, bugün seninle Kaynarca-Kartal hattındaki hayatından bahsetmek istiyoruz. Bu iki yer arasında nasıl bir fark var senin gözünden?
Gülümseyerek başını sallıyor.
“Kaynarca dar bir sokak gibi, Kartal biraz daha geniş bir cadde. Kaynarca’da insanlar seni tanır ama tanımıyormuş gibi yapar. Kartal’da ise seni tanımazlar ama daha çok bakarlar. Yani biri seni görmezden gelir, diğeri seni inceler.”

– Günlük hayatın nasıl geçiyor? Karşılaştığın tepkiler nasıl mesela?
“Otobüse binerken iki kişi fısıldar, üç kişi bakar ama kimse doğrudan bir şey demez. Bu belirsizlik beni yoruyor. Her sabah evden çıkarken ‘bugün nasıl geçecek?’ diye düşünüyorum. Ama bazen sahilde yürürken biri sadece gülümser ya da selam verir. İşte o gün, tüm kötü bakışları siliyor.”

– Peki burada kendini güvende hissediyor musun?
“Hem evet, hem hayır. Günün saatine göre değişiyor. Sabahları biraz daha rahatım. Ama gece oldu mu, adımlarımı bile hesaplıyorum. Kaldırıma mı basayım, duvar dibinden mi yürüyeyim diye düşünen bir insanım ben. Sadece sokakta yürümek bile hesap isteyen bir şey olabiliyor bizim için.”

– Hiç unutamadığın bir anın var mı bu iki semtle ilgili?

“Var. Bir gün Kaynarca’da kuaförden çıkmıştım, saçımı ilk kez sarıya boyatmıştım. Eve yürürken bir kadın karşıdan geldi, göz göze geldik. Kafasını çevirmedi, kaçmadı. ‘Sana çok yakışmış, yürek ister bu saç’ dedi. O bir cümle… hâlâ kulağımda çınlıyor. O gün ben olduğum halimle kabul edildiğimi hissettim.”

– Son olarak, bu röportajı okuyacaklara ne söylemek istersin?
“Lütfen bakarken düşünün: Bu kişi neden böyle, nasıl böyle değil; bu da bir insan, diyerek bakın. Gözünüzü kaçırmayın ama yargılamadan bakmayı öğrenin. Gören çok var, ama anlayan çok az. Anlayanlardan olun.”

Dicle konuşurken sesi titremiyor ama bakışlarında çok şey saklı. Kartal’ın rüzgârı saçlarını savururken, o hâlâ dik oturuyor. Çünkü her sabah o rüzgâra karşı yürümeye alışmış. Ve şimdi, bir sokak röportajında bile, bir başkasının cesaretini büyütüyor fark etmeden.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir