Kadıköy’ün Gölgesinde Geceyi Isıtan Travesti Hikâyeleri

Gece, Kadıköy’ün üstüne usulca çökerken rüzgâr, denizden hafif tuz kokusunu taşıyordu. Moda sahilinde dalgaların fısıltısı, ara sokaklardan gelen uzak bir müzik sesiyle karışıyor, şehrin bu köşesinde başka bir hayatın perdeleri aralanıyordu.

Sokak lambalarının altında uzayan gölgeler arasında, adımlarını yavaş ama kendinden emin atan bir siluet belirdi. Kırmızı rujunun parıltısı, gözlerindeki hafif ışıltıyla birleşmişti. Adı Eliz’di… Kadıköy’ün gecelerini bilenler, onu tanımamak için özel çaba harcamalıydı. Çünkü Eliz, sadece varlığıyla bile bir hikâye başlatabilen kadınlardandı.

Eliz, yolunu kesen her bakışa hafif bir gülümseme ile karşılık verirken, içinden geçenleri kimse bilemezdi. Kimi onun sadece güzelliğine bakar, kimi ise ardındaki hikâyeyi merak ederdi. Ama o, ne herkesin okuyabileceği bir kitap ne de kolayca çözülecek bir bilmeceydi.

Bir köşe başında duran siyah deri ceketli genç adam, sigarasından derin bir nefes çekip dumanı havaya savurdu. Eliz’in adımlarını izliyordu. İkisi de kelimelere ihtiyaç duymadan anlaşabilecek gibiydi. Çünkü Kadıköy’ün geceleri, sözcüklerden çok bakışların konuştuğu saatlerdi.

Biraz ilerideki eski bir meyhanenin önünde durdular. Kapının önünden gelen rakı ve balık kokusuna, içeriden yükselen hafif bir keman sesi eşlik ediyordu. Eliz, adamın kulağına doğru eğildi ve fısıldadı:
— “Burası, gecenin başladığı yer değil… sadece ısınma turu.”

O an anlaşıldı ki bu gece, sıradan bir gece olmayacaktı. Sokaklar, gölgeler ve fısıltılar… Kadıköy, yine kendi gizemli hikâyesini yazmaya başlamıştı.

Kadıköy’ün Gölgesinde
Gece, Moda’nın denizden gelen serin rüzgârıyla başlamıştı. Sahil boyunca uzanan ışıklar, ıslak kaldırımlarda parıldıyor, ara sokaklarda ise karanlık ve gizem hâkimdi. Eliz, bu sokaklarda adımlarını sayarak yürümeyi severdi; her adım bir hikâyenin başlangıcıydı.

Kırmızı Rujun Hikâyesi
O gece rujunu biraz daha koyu sürmüştü. Aynada kendine bakarken dudaklarının kenarında beliren hafif alaycı gülümseme, aslında gecenin ritüeliydi. Çünkü Eliz, dışarı adımını attığında artık başka bir kadına dönüşürdü — daha cesur, daha dokunaklı, daha tehlikeli.

Sokak Lambasının Altında

Yoğurtçu Parkı’na yakın bir sokak lambasının altında durdu. Sigara dumanının havada bıraktığı gri halka, kırmızı topuklarının tıkırtısıyla aynı anda dağıldı. Karanlıktan bir çift göz ona bakıyordu. Siyah deri ceketli adam, Eliz’i sanki uzun zamandır bekliyormuş gibi gözlerini ayırmadan izliyordu.

Bakışların Konuştuğu An

Ne selam verdiler ne de birbirlerine yaklaştılar… ama o bakışlar, gecenin geri kalanını çoktan yazmıştı. Kadıköy’ün geceleri, kelimelerle değil, bakışlarla başlardı. Ve bu ikili arasında kurulan bağ, kelimelerle anlatılmayacak kadar yoğundu.

Meyhanede Isınma Turu
Eliz, başıyla “gel” işareti yaptı. Birlikte köşedeki eski meyhaneye girdiler. İçeride keman sesi, rakı ve balık kokusuyla birleşmişti. Masada iki kadeh doldu, ama içkiden çok birbirlerinin dudaklarını izliyorlardı. Eliz, adamın kulağına eğildi ve fısıldadı:
— “Burası, sadece ısınma turu…”

Gecenin Asıl Başlangıcı

Meyhaneden çıktıklarında rüzgâr biraz daha sert esiyordu. Sokaklar boşalmış, sadece denizin uğultusu kalmıştı. Eliz, dar bir aralığa yöneldi; sokağın sonunda tek bir kırmızı ışık yanıyordu. Kapı kapalıydı ama içeriden belli belirsiz kahkahalar geliyordu. Adam, o an fark etti ki burası, Kadıköy’ün sadece seçilmişlerin girebildiği bir dünyaydı.

Kırmızı Işığın Ardında
Kapı aralandı ve sıcak, yoğun bir hava yüzlerine çarptı. İçeride müzik, parfüm ve ten kokusu birbirine karışmıştı. Dans eden gölgeler arasında Eliz’in silueti kaybolurken, adam, kendini tamamen bilinmezliğin içine bırakmaya karar verdi. Bu gece artık onun kontrolünde değildi…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir