Kadıköy… sadece bir semt değil, bir ruh hali. Moda sokaklarında yankılanan kahkahalar, rıhtımda içilen son biralar ve gecenin derinliğinde çalan melodiler. Ama bu semtin en çok konuşulmayan ama en çok hissedilen tarafı başka: travesti partileri.
Kimsenin yüksek sesle konuşmadığı ama herkesin merak ettiği o gecelerde, görünmeyen bir dünya kurulur. Ve bu dünya, özgürlükle tutkuyu, cesaretle eğlenceyi aynı anda taşır omuzlarında. Kadıköy’de gece yarısını geçince başlayan bir başka şehir vardır: maskelerin düştüğü, arzuların konuştuğu bir şehir.
Nereye Gitmeli?
Kadıköy’de travesti partileri genelde özel davetli etkinliklerdir. Herkesin bilemeyeceği ama bilenin bir daha unutamayacağı türden. Moda’da küçük bir sanat galerisinin alt katı, Yeldeğirmeni’nde terk edilmiş gibi duran bir stüdyo, ya da Kalamış’a yakın bir teras katı… Mekânlar değişir ama ruh değişmez.
İçeri girdiğinde duyduğun ilk şey bir kahkaha olur. Sonra bir parfüm kokusu. Ardından bir bakış… Hem meydan okuyan hem kucaklayan.
Kimler Geliyor?
Buraya gelenler sadece travestiler değil. Kendini ait hisseden herkes davetli: queer bireyler, özgür ruhlar, aşkı kalıplara sığdıramayanlar… Gecede ne olduğundan çok, ne hissettirdiği konuşulur. Kimi sadece dans eder, kimi sahneye çıkar ve içindeki kadını ya da erkeği haykırır. Biri ilk kez ruj sürer, diğeri utandığı bakışını aynada kutlar.
Bir Geceden Kalanlar
Ben o gece sadece misafirdim. İçkimi alıp köşede dururken yanıma yaklaştı biri. Adı Suna’ydı. “İlk defa mı geldin?” diye sordu. “Evet” dedim. Gülümsedi. “O zaman bu gece seni seninle tanıştıracağım.”
Ve öyle de oldu.
Müzik yükseldi. Herkes kendine ait olmayan kimlikleri kenara bıraktı. Gözlerde yargı yoktu. Ellerde cesaret, tenlerde özgürlük vardı. Kadıköy bir geceliğine İstanbul’un kalbi olmaktan çıkmıştı, kendi göğsünde atan yeni bir hayat olmuştu.
Neden Bu Partiler Özel?
Çünkü sahte değil. Çünkü samimi. Çünkü korkunun hüküm sürdüğü bir dünyada, birkaç saatliğine de olsa, kimse kimseyi yargılamıyor. Herkes olduğu gibi, olmak istediği gibi, ya da belki sadece o geceye ait biri olarak var oluyor.
Kadıköy’ün en tutkulu travesti partileri, sadece bir gece değil; bir başkaldırı, bir kabulleniş ve en çok da bir kutlamadır. Eğer bir gün bir davet alırsan… sadece kıyafetini değil, yargılarını da dışarıda bırak.
Çünkü içeri girdiğinde, sadece müzik değil, senin iç sesin de dans etmeye başlayacak.
Kadıköy’ün sokaklarında yürürken bazen yanınızdan biri geçer ve dönüp bakarsınız. Ama ne hikâyesini bilirsiniz ne de adını. İşte biz, o isimleri gün yüzüne çıkarmak için bir araya geldik. Bu sokakları adımlayan, geceleri başka bir renge boyayan üç travesti kadınla konuştuk. Her biri kendi hikâyesiyle Kadıköy’ün kalbine dokunuyor.
Söyleşi 1: “Ben Alev’im, sahnede doğdum.”
“İnsanlar beni sadece topuklularla tanıyor ama ben sahneye çıktığımda doğdum aslında. 23 yaşında ilk defa makyaj yaptığımda aynadaki yansıma beni ağlattı. Kadıköy, bunu bana verdi. Burada maskesiz bir hayat mümkün. Geceleri şov yapıyorum, sabahları ise köpeğimi Moda Sahili’nde gezdiriyorum. Biri Alev’e bakıyor, diğeri sıradan bir kadına. Ama ikisi de benim.”
Söyleşi 2: “Ben Zerrin, aynalardan kaçmayı bıraktım.”
“15 yıl gizli yaşadım. Erkek olarak görüldüm ama her sabah içimde başka biri uyanıyordu. Kadıköy’e ilk geldiğimde rıhtımda ağlamıştım. O zamanlar adım bile yoktu. Zerrin oldum çünkü yeniden doğdum. Şimdi rujumu sürüp sokağa çıktığımda korkmuyorum. Yargılayanlar oluyor mu? Elbette. Ama ben aynaya bakıp kendimi seviyorum artık. En büyük zaferim bu.”
Söyleşi 3: “Ben Mira, geceleri iyileştiririm.”
“İnsanlar geceleri kaybolmaya gelir bize, ama biz aslında onları bulmalarına yardım ederiz. Dokunuşla, bakışla, dinleyerek… Terapi gibi düşün. Herkesin sakladığı bir arzusu vardır. Biz o arzuyu utanılacak bir şey olmaktan çıkarırız. Kadıköy’ün arka sokaklarında yapılan her kahkaha, bastırılmış bir duygunun dışavurumudur. Ben Mira’yım, ben sadece vücudumla değil, ruhumla varım.”
Travesti Olmak: Sadece Bir Kimlik Değil, Bir Direniş
Bu söyleşilerden sonra anladık ki; travesti olmak, sadece bir cinsiyet ifadesi değil. Bu bir mücadele, görünmeyeni görünür kılma çabası ve en çok da “kendin olma” ısrarı.
Kadıköy’de her gece başka bir hikâye yazılıyor. Işıklar altında, gölgeler arasında, bazen gözyaşıyla ama çoğu zaman kahkahayla.
Ve bu üç kadının ortak noktası şu:
“Biz, hepinizin susturduğu tarafların sesiyiz.”