İstanbul’un Doğusunda, Travestinin Kutsal Tapınağı Kadıköy

Bazı semtler vardır; sadece bir yer, bir konum ya da birkaç sokaktan ibaret değildir. Kadıköy bunlardan biridir. İstanbul’un doğusunda kalan, ama ruhuyla hep biraz Batı’ya göz kırpan bu semt, yıllardır bir çok “öteki”nin evi, bir çok “görülmeyenin” aynası olmuştur. Ve belki de bu yüzden, travestiler için burası bir semt değil, bir kutsal tapınaktır.

Bu tapınağın duvarları camdan değil, bakışlardan örülüdür. Burada bir travestinin yürüyüşü sadece adım değil, varoluşun ta kendisidir. Moda Caddesi’nde bir akşamüstü yürüyen kalem gibi bacaklar, çarpıcı rujlar, kendinden emin bedenler sadece estetik bir görüntü değil; hayata karşı inatla ayakta durmanın sessiz çığlığıdır.

Birçok insan Kadıköy’ü sokak müziğiyle, vegan kafeleriyle, ikinci el dükkanlarıyla tanır. Ama o görüntünün birkaç kat altında daha derin bir hikâye akar. Rıhtım’ın biraz ilerisinde, bir apartman merdiveninde oturup nefeslenen bir travestinin gözlerinde biriktirdiği İstanbul, ne Boğaz’dır ne Galata… O gözlerdeki İstanbul, görünmeyeni görünür kılma mücadelesinin başkentidir.

Burada gece sadece karanlık değildir. Gece, bir varoluş seremonisidir. Makyaj aynası, bir savaşçının kalkanı gibidir. Topuk sesi, meydan okuyan bir davetkâr ezgidir. Ve her travesti, bu gece ayininde kendi kimliğini yeniden giyer. Bu, bir performans değildir. Bu, yaşamanın en çıplak, en gururlu hâlidir.

Kadıköy’de her sokak, her duvar, her sigara molası, travesti kimliğinin bir parçasını saklar. Kimi zaman bir kahkaha, kimi zaman bastırılmış bir gözyaşı, kimi zaman yalnızlıkla sarhoş bir gece… Ama hepsi bu tapınağın duvarlarında asılıdır.

Ve sen, bu tapınağa dışarıdan bakan biriysen; bakışlarını biraz daha içeriye çevir. Sadece kıyafeti değil, sesi duy. Sadece bedenini değil, kalbini hisset. Çünkü bir travestiyi görmek, sadece görmekle olmaz. Onu anlamak için Kadıköy’ün gecesinde bir kez kaybolmak gerekir.

Yer: Kadıköy, Moda Sahili
Tarih: Haziran gecesi, saat 23:15
Röportajı yapan: Bir meraklı gezgin

Konuk: Melis (31), 12 yıldır Kadıköy’de yaşayan bir trans kadın

Muhabir: Merhaba Melis. Sıcacık bir Kadıköy gecesinde seni Moda sahilinde yakaladım. Çok doğalsın, çok rahatsın. Bu özgüvenin kaynağı ne?

Melis: (Gülerek) Belki alışkanlık, belki de kabullenmekten geliyor. Yıllarca kaçtım kendimden. Ta ki bir gün Kadıköy sokaklarında topuklularımla yürürken “Ben buyum” diyene kadar. O gün özgüven doğmadı belki, ama utanç öldü.

Muhabir: “Kadıköy, travestiler için bir kutsal tapınak” desek abartmış olur muyuz?

Melis: Hiç bile! Burası bizim kutsal alanımız. Çünkü burada yürürken her adımda bir direniş var. Sen bizi sadece bir profil fotoğrafı olarak görüyorsun ama biz burada her akşam varoluşumuzu giyiyoruz. Her ruj sürüş, bir dua gibi. Her bakışla savaş, her kahkahayla iyileşme var.

Muhabir: Hiç “burası bile beni anlamıyor” dediğin anlar oldu mu?

Melis: Oldu, olmaz mı? En güvenli hissettiğim semtte bile bazen kalbim titreye titreye geçiyorum sokağın bir ucundan. Ama Kadıköy’ün farkı şu: burada seni anlayan bir çift göz mutlaka var. Bir garson, bir komşu, bir sokak müzisyeni… Bir şekilde seni “insan” olarak görmeyi bilen insanlar çok. Ve bu yeter.

Muhabir: Peki, seni en çok etkileyen gece?

Melis: Bir adam vardı. İlk kez tanışmıştık, buluşma teklif etmişti. Rıhtım’da yürüyorduk. Ben hep tedirgindim çünkü dışarıda açık bir şekilde yürüyordum, tanınmak da istemiyordum. Bana döndü ve şöyle dedi: “İnsan en çok kendiyken güzel.” Gözlerim dolmuştu. O gece, bir geceden fazlasıydı. Şefkatti, kabuldü… Bir mucizeydi.

Muhabir: Travesti olmak sence bir kimlik mi, bir mücadele mi, yoksa bir ifade şekli mi?

Melis: Hepsi. Ama her şeyden önce bir varoluş biçimi. Kiminin sessizliği varsa, benim de o sessizliği yırtan topuk sesim var. Bazen korkuyorum, bazen ağlıyorum ama her sabah tekrar makyaj yapıyorum çünkü hâlâ buradayım. İşte bu tapınağın ruhu da bu: vazgeçmemek.

Muhabir: Son olarak Kadıköy’e ve bu röportajı okuyanlara ne söylemek istersin?

Melis: Kadıköy sadece bir semt değil, bir şans. Birbirimizi görmek, dinlemek, yargılamadan sevebilmek için bir fırsat. Eğer bu yazıyı okuyorsan, senden ricam: bir gün gece yürüyüşüne çık. Ve bizi gör. Bakışınla değil, kalbinle.

Not:
Melis o gece röportajdan sonra sahilde bir süre daha yürüdü. Üzerinde turuncu bir elbise, elinde karton kahve bardağı… Arkasında Kadıköy’ün ışıkları, önünde İstanbul’un sonsuzluğu vardı. Ve belki de içinde, ilk kez gerçek anlamda görünmenin huzuru.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir