İstanbul Travestilerinin Ruh Haritası: Görünmek mi, Kaybolmak mı?

Bazı insanlar yaşarken görünmez olur. Bazı şehirler de görür gibi yapıp gözlerini başka yöne çevirir. İstanbul, işte tam da böyle bir şehir.

Metrobüs hatlarının, ışıklı vitrinlerin, sabaha kadar açık kafelerin arasında birileri yürür. Duruşuyla dikkat çeker, bakışıyla meydan okur, ama aslında çoğu zaman sadece “var olmaya” çalışır. İstanbul’un göğsüne bastırdığı kimliklerden biridir travesti kimliği. Ne tam kabul görür, ne de tamamen dışlanır. Her şey gri bir bölgede sürer.

Ve işte bu yazı, o gri bölgedeki insanların iç dünyasını; yani ruhsal haritasını anlatmak için var.

“Kendim gibi yürüdüğümde bile şüpheyle bakıyorlar”
Görünmek büyük cesaret ister. Hele ki senin varlığını politik bulan bir toplumda…
Birçok travesti birey için dışarı çıkmak sadece bir fiziksel eylem değil, bir direniş biçimidir.
Kimi zaman topuklu ayakkabısıyla, kimi zaman sade bir kot tişörtle… Ama her halükarda “bakılan”, “fısıldanan”, “tuhaf bulunan” kişi olur.

Görünmek mi? Evet. Ama ne pahasına?

Bazen görünmek bir hak değil, bir yük haline gelir. Çünkü görüldükçe etiketlenirsin. Sorulmamış soruların hedefi olursun. “Kadın mısın erkek mi?”, “Gerçek misin?”, “Eskiden nasıldın?” gibi cümlelerin altında ezilirsin.

“Kaybolmak rahatlatıyor, ama ruhumu küçültüyor”
Kaybolmak da bir başka yol. Saçını koyu renk boyamak, makyaj yapmamak, susmak, kalabalıkta sıradan biri gibi davranmak… Bazıları bunu “güvende olmak” için yapar. Ama her gün kendi bedeninden ve kimliğinden bir parça gizleyerek yaşamak, içeride başka bir parçayı öldürür.

Birçok travesti birey için kaybolmak, geçici bir korunma şekli. Ama uzun süreli olduğunda ruhun rengini soldurur. Çünkü bir süre sonra kim olduğunu unutur hale gelirsin. Görünmediğin bir dünyada var olmak çok zordur.

“Ruhumuzun haritası çiziklerle dolu, ama hâlâ yol gösteriyor”
İstanbul’un travesti bireyleri, her güne farklı bir psikolojiyle uyanıyor.
Bazı günler “Bugün kendim gibi olacağım” deyip rengarenk çıkıyorlar sokağa.
Bazı günler ise “Bugün karışılmak istemiyorum” diyerek sessizleşiyorlar.

Ama her iki hâl de aynı ruh haritasının parçaları. Ve bu harita hep dirençle, sabırla, gözyaşıyla çiziliyor. Kimi zaman bir dostun mesajı, kimi zaman bir yabancının “çok güzelsin” demesi o haritada yeni bir yön veriyor.

Görünmek ya da kaybolmak, bazen bir tercih değil
İstanbul, çok şey sunuyor: sahne, sokak, ses… Ama bazılarına sadece hayatta kalma ihtimali sunuyor.

Travesti bireylerin görünmesi bir cesaretse, kaybolmayı seçmeleri de bir hayatta kalma taktiğidir. Bu yüzden onları yalnızca görünür olduklarında değil, sessizce kenardan geçip gittiklerinde de fark etmeliyiz.

Çünkü bu şehir onların da şehri.
Ve o harita…
Henüz tamamlanmamış olsa da, her adımında direnç, her sokağında umut taşıyor.

“Herkes sevmek ister. Ama herkes sevilmeye cesaret edemez.”

Aşk, sokakta yürüyen iki insanın göz göze gelişiyle başlar derler. Ama ya o iki kişiden biri toplumun dışına itilmişse? Ya aşk, bir gizli mesaj kutusunda ya da gece yarısı çalan ama cevaplanmayan bir telefonda yaşanıyorsa?

İstanbul’da travesti bireyler için aşk, yalnızca bir duygu değil; çoğu zaman bir sınav, bir saklambaç, bir yük. Ve işte bu şehirde, onların aşk haritası; alışılmış güzergahların çok dışında, görünmeyen sokaklarda çiziliyor.

“Beni seven, beni gizliyor”
Travesti bireylerin çoğu, birine âşık olduğunda gizliliğe mecbur kalıyor.
Kimi zaman karşı taraf istemiyor bunu duyurmayı; kimi zaman travesti birey kendini korumak zorunda hissediyor. Çünkü aşk güzel ama toplum acımasız. “Senin gibi biriyle nasıl birlikte olurum?” cümlesi, en saf duyguları bir anda gölgeleyebiliyor.

O yüzden İstanbul’da aşk; bazen aynı evde yaşayıp birbirine yabancı gibi davranmak, bazen telefon rehberinde takma isimle kayıtlı olmak, bazen de her güzel anının sonunu “ama biz ne olacağız?” sorusuyla kapatmak demek.

“Bir gün beni gerçekten gören biri olur mu?”
Travesti bireyler için aşk sadece fiziksel çekimle değil, varoluşun kabulüyle başlar.
“Senin adını söylemekten utanmıyorum.”
“Seninle sokakta yürümekten korkmuyorum.”
“Seninle tanıştıracak bir arkadaşım var.”
Bu cümleler bir aşk itirafından daha değerlidir.

Ama ne yazık ki çoğu zaman bu cümleler duyulmaz. Bunun yerine “gizli kalalım”, “kimse duymasın”, “benim çevrem farklı” gibi savunmalar duyulur. Ve bu savunmalar, bir kalbi yavaş yavaş parçalar.

“Sokaklar kadar ilişkiler de sert”
İstanbul’un sert sokakları, aşkı da zorlaştırır. Bazen sevdiğin biri, seni o sokakta yürürken görmemek için yön değiştirir. Bazen ilişkiyi sürdüren şey gerçek sevgi değil, gizli bir ihtiyaç, yalnızlık korkusu ya da geçici bir ilgi olur.

Yine de, travesti bireyler aşkı yaşamaktan vazgeçmez. Çünkü onlar bilir ki aşk, belki de hayatta kalmanın tek sıcak yanı olabilir. Bir dokunuş, bir sabah kahvesi, bir birlikte uyanış… Bunlar kolay bulunmaz ama değerini en çok onlar bilir.

Aşk Haritasında Işık Var mı?
Evet, var.
Son yıllarda daha açık ilişkiler kuran, birbirini gerçekten seven ve sahip çıkan çiftler de çoğalıyor.
Artık bazı sevgililer birlikte poz veriyor, birlikte dışarı çıkıyor, birlikte gülümsüyor.
Bu hâlâ nadir, ama artık imkânsız değil.

Çünkü sevgi; eğer gerçekten varsa, kimliklerin ötesinde bir bağ kurar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir