İstanbul’un kalabalığına karışan her insan bir hikâye taşır. Kimi göz önündedir, kimi sessizce yaşar hayatını; kimi ise görülmediğini bile hisseder. İşte o görünmeyenlerden biri de İstanbul’un travesti bireyleridir. Onlar hakkında konuşmak kolay değildir; çünkü çoğu zaman dinlemeye cesaret eden azdır. Ama işte bu yazı, tam da o sessiz hikâyelere bir pencere açmak için yazıldı.
Bir Bakışta Geçip Giden Hayatlar
Kadıköy sokaklarında yürürken göz göze geldiğiniz bir yüz… Belki de onun kim olduğunu, ne yaşadığını hiç merak etmediniz. Oysa birçoğu İstanbul’a “kendisi gibi olabilmek” için gelmiş, başka şehirlerde bastırılan kimliğini burada yeniden kurmaya çalışan insanlardır. Her birinin hikâyesi; ötekileştirmenin, mücadele etmenin ve hayatta kalmanın izleriyle dolu.
Görünmeyeni Görmek Ne Demek?
Görünmeyeni görmek; bir bireyin makyajının ardındaki gözyaşını fark etmektir. Ses tonundaki titremeyi duymak, anlatmadığı ama omuzlarına yük olan acıyı hissetmektir. Travesti bireyler sadece bir kimliğe sahip insanlar değil; çoğu zaman hemcinsleri tarafından bile dışlanan, ailesiyle kopmuş, sokaklara emanet edilmiş hayatlar yaşıyorlar.
Ama bu portre sadece acıdan ibaret değil.
Rujun Altındaki Güç
Travesti bireyler; hayata direnmenin, var olmanın ve kendini yeniden yaratmanın sembolü gibidir. Birçoğu sabah kuaföre gidip gece sahneye çıkarken, aynı zamanda gündüz saatlerinde arkadaşlarına kol kanat geren, örgütlenen, dayanışan bir topluluğun parçasıdır.
Yani görünmeyen sadece acı değil; aynı zamanda güç, yaratıcılık ve umuttur.
İstanbul’un Onlara Anlattığı Şehir
İstanbul, belki de Türkiye’nin en ikircikli şehridir. Bir yandan özgürlük vaat ederken, öte yandan zorbalığın en sertini yaşatabilir. Ama yine de travesti bireylerin burada kalma sebepleri vardır: bazen bir dost eli, bazen küçük bir sokakta kabul görmek, bazen de sadece “bir gün daha kendim olarak yaşayabilmek.”
Her travesti portresi; bu şehirle kurulan karmaşık ama gerçek bir bağın yansımasıdır.
Neden Görmeliyiz?
Çünkü görmediğimiz her hayat, toplum olarak eksik kalmamız demektir. İstanbul’un gerçek hikâyesini anlayabilmek için sadece kuleleri, köprüleri, sahilleri değil; aynı zamanda dışlananları, yok sayılanları da görmeliyiz. Onların gözünde hayatı bir kez gören biri, artık hiçbir kalabalığı eskisi gibi izleyemez.
Röportajı yapan: Melis Y.
Röportaj yapılan: Aslı (32), İstanbul’da yaşayan bir travesti birey
Melis:
Öncelikle vakit ayırdığın için çok teşekkür ederim Aslı. Seni tanımakla başlayalım mı?
Aslı:
Ben teşekkür ederim. Aslı, 32 yaşındayım. Aslında Mersinliyim ama 10 senedir İstanbul’dayım. Kendim gibi olabilmek için çıktım yola. İlk geldiğimde hiçbir şey kolay olmadı ama şimdi en azından nefes alabiliyorum.
Melis:
İstanbul senin için ne ifade ediyor?
Aslı:
Burası benim hem savaşım hem özgürlüğüm. Bir yandan gece yürürken tedirgin oluyorsun, ama öte yandan başka hiçbir şehirde bu kadar “kendim gibi” hissedemem. Bu şehir bana yara da oldu, yoldaş da.
Melis:
Sokakta yürürken insanların bakışları seni etkiliyor mu?
Aslı:
Tabii ki. İnsanların yüzündeki küçümseme, bazen iğrenme, bazen de merak dolu bakışlar… Alışıyor gibi oluyorsun ama hiçbir zaman tam alışmıyorsun. Bir gün biri sadece selam verse, bazen bir hafta mutlu geziyorum. O derece açız insanca davranışa.
Melis:
Peki seni en çok ne yordu bu süreçte?
Aslı:
Yalnızlık. En çok o yoruyor. Aileden kopuk olunca, dostluklar da yarım kalınca, bir noktadan sonra tek başına ayakta kalmaya çalışıyorsun. Ama sonra kendi aileni kuruyorsun başka travestilerle, sokakta tanıdığın bir arkadaşla. Birbirimizin annesi, kardeşi oluyoruz.
Melis:
İstanbul’da en güvende hissettiğin yer neresi?
Aslı:
Kadıköy’de bir kafemiz var, ismini vermeyeyim şimdi. Orası bizi bilir, bize kötü bakmaz. Taksim’de bazı saatlerde rahatız. Ama esas güven, yanındaki insanla kurduğun bağda saklı. Yanında anlayan biri varsa, her yer güvenlidir.
Melis:
Senin hikâyen birçok insana ilham verebilir. Ne söylemek istersin bu yazıyı okuyanlara?
Aslı:
Görünmediğimizi bilmek çok acı. Ama yine de buradayız, yaşıyoruz, seviyoruz. Biz de âşık oluyoruz, hayal kuruyoruz. Sokakta gördüğünüz bir travestiyi yargılamadan önce bir kez düşünün: Belki o da sizin kadar kırılgan, belki sizden daha cesur. En azından bir gülümseme verin. Belki bir gün o da size anlatır hikâyesini.
Melis (notu):
Aslı’nın hikâyesi tek bir kişiyle sınırlı değil. O, İstanbul’un kalabalığında gözden kaçan binlerce güçlü kadından sadece biri. Görünmeyeni görmek bazen sadece dinlemekle başlar.