Bir Travestinin Gözünden İstanbul’un Değişen Yüzü

Bir şehir değişirken, önce rengi değişir.
Sonra sesi…
Sonra bakışları…
Ve en sonunda da insanın içinde bıraktığı his.

Benim adım önemli değil. Zaten çoğu zaman ismimi sormazlar.
“Sen kimsin?” değil de “Nesin?” diye sorarlar daha çok.
İstanbul’da bir travesti olarak yaşarken, yıllar içinde sadece şehrin sokaklarını değil, insanların yüzlerini de ezberliyorsun. Ve inanın bana, artık yüzler bile eskisi gibi değil.

Eskiden Nasıldı, Şimdi Ne Oldu?
Ben Tarlabaşı’nın arka sokaklarında büyüdüm. Çocukken Galata’ya her inişim küçük bir serüvendi. Herkes birbirini tanırdı. Mahalle bakkalı, terzi, fırıncı… hepsiyle bir şekilde göz göze gelirdik.

Sonra… vitrinler değişti. Kiralar fırladı.
Gülen yüzlerin yerini kamera sistemleri aldı.
Eskiden göz göze geldiğimiz insanlar şimdi başlarını çeviriyor.
Ya tanımıyorlar, ya tanımamış gibi yapıyorlar.

Aynı Şehir, Farklı Katmanlar
İstanbul artık tek bir şehir değil.
İç içe geçmiş yüzlerce farklı dünya var.
Kadıköy’de özgürlük başka, Zeytinburnu’nda başka anlatılır.
Beyoğlu’nda görünürsün ama Bağcılar’da görünmemek zorunda kalırsın.

İstanbul hâlâ güzel, evet. Ama artık sadece kartpostallarda.
Gerçek İstanbul, gece yarısı metrobüsle dönerken yan koltuktaki bakışta gizlidir.
O bakış bazen korkutur, bazen de yorar.
Ama alışırsın.
Travestiysen zaten her bakış bir sınavdır.

Dönüşen Kaldırımlar, Dönmeyen Yürekler
Şehir sürekli bir inşaat halinde.
Yeni AVM’ler, rezidanslar, gökdelenler…
Ama insan ilişkileri hep aynı temelde çürüyor.
“Sen kimsin?” değil, “Bana ne faydan var?” sorusu dolaşıyor artık havada.

Bir zamanlar omuz omuza durduğumuz insanlar şimdi cep telefonlarıyla kendi dünyalarına kaçıyor.
Kimse kimseyi duymuyor.
Hele ki bizleri…
En fazla “marjinal” ya da “renkli” denilip geçiliyor.
Ama renkli olmak bazen yorucu… Özellikle sadece var olabilmek için bile mücadele ediyorsan.

Aynaya Bakmak
Ben her sabah makyajımı yaparken kendime değil, hayata hazırlanırım.
Birçok kişi sabah kahvesiyle uyanır, ben fondötenle cesaret bulurum.

Çünkü dışarı çıktığımda, her gün yeni bir hikâye başlar.
Belki bir laf sokulur, belki biri güler, belki biri uzaktan sessizce saygı duyar.
Ama mutlaka bir şey olur.
Bu şehirde travesti olmak, hiçbir zaman “normal” sayılmaz.

Ve işin ilginç yanı, ben de artık “normal”i istemiyorum.
Ben kendi rengimde, kendi tonda yaşamak istiyorum.
Beni anlamasan da olur. Ama bana zarar verme, yeter.

Geleceğe Bakarken
Biliyor musun, İstanbul bazen annem gibi.
Seni sevdiğini söylemeden seviyor.
Ama bazen de seni sevmediğini göstermek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor.

Yine de gitmiyorum.
Çünkü burası benim de şehrim.
Tüm ayrımcılıklara, korkulara, sessizliğe rağmen…
İstanbul hâlâ umut kokuyor.
Ve ben, bir travesti olarak, o umudun parçası olmaktan vazgeçmeyeceğim.

Bir şehrin değişimini sadece binalarda aramayın.
O değişim, en çok yok sayılanların yüzünde yazılıdır.
Ve eğer bir gün İstanbul’u gerçekten tanımak istersen,
bir travestinin gözlerinin içine bak.
Orada bu şehrin tüm kırık ama cesur hikâyesini göreceksin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir