Beylikdüzü Travestilerinin Gözünden Mahalle Kültürü

Beylikdüzüm
Bir yandan İstanbul’un hızla gelişen, yükselen yüzü; öte yandan hâlâ içinde eski mahalle alışkanlıklarını, komşuluk duygusunu taşıyan bir semt. Ama bu mahalle kültürünün içinde kim var, kim yok sayılıyor? Bu sorunun cevabı, çoğu zaman sessizce aramızda yaşayan travesti bireylerin bakışlarında gizli.

Mahalle, birçokları için güven demek, aidiyet demek.

Ama bir travesti için mahalle, bazen bakışlardan kaçınmak, bazen de her adımda “fazla görünür” olmamaya çalışmak anlamına gelebiliyor.
Çünkü burada “alışılmış” olanın dışındaki her varlık önce sorgulanıyor, sonra ya kabulleniliyor ya da dışlanıyor.

Oysa travesti bireyler bu mahallelerin dışından gelmiş misafirler değil.
Çoğu Beylikdüzü sakini gibi burada yaşıyor, çalışıyor, alışveriş yapıyor, taksi bekliyor, markete uğruyor. Sadece varoluşları biraz daha cesur, biraz daha göz önünde… ve biraz daha fazla yargılanmaya açık.

Birçok travestiye göre, Beylikdüzü’nün mahalle kültürü hâlâ “görmek istemeyen gözlerle” şekilleniyor.
Komşu kapısı çalınmasa da, aynı apartmanda yaşanıyor. Merhaba denilmese de, aynı asansöre biniliyor. Ama o göz teması kurulmuyor, o küçük tebessüm çoğu zaman es geçiliyor.

Yine de değişen bir şey var.
Yeni nesil komşular, genç esnaf, sokak kedilerine bile hassasiyetle yaklaşan bazı duyarlı insanlar bu görünmez duvarları yavaş yavaş inceltiyor.
Beylikdüzü’nün sokaklarında artık bazı travestiler, başı dik şekilde yürüyor. Bunu mümkün kılan, sadece cesaretleri değil; zamanla değişen bakışlar, daha çok tanımak isteyen birkaç yürek.

Travesti bireylerin gözünden mahalle kültürü, biraz buruk ama umutlu.
Çünkü hâlâ dışlandıkları anlar olsa da, bazen sadece bir çay teklifinin, bir “kolay gelsin”in, bir “iyi akşamlar”ın ne kadar çok şey değiştirebileceğini görüyorlar.

Beylikdüzü’nde mahalle kültürü, artık sadece aynı semtte yaşamakla değil; birbirini gerçekten görmekle mümkün. Ve belki de o kültürü en çok zenginleştirenler, bugüne dek en az dinlenenlerdir.

Beylikdüzü’nde orta yaşlı, sakin bir apartmanda oturuyor Asya. Şık ama abartısız giyiniyor. Konuşmaları yumuşak, ama alt metninde net bir duruş var. Apartmanın arka bahçesinde, plastik bir sandalyede otururken başlıyoruz sohbete.

– Asya, Beylikdüzü’nde yaşamak senin için ne ifade ediyor?
Beylikdüzü çok düzeyli bir yer gibi görünür uzaktan. Modern binalar, temiz sokaklar… Ama yaşadığın şeyi şekillendiren, beton değil insan oluyor. Burada yaşamak güzel, ama travesti olarak yaşamak başka bir gerçeklik.

– Mahalle kültürü sence nasıl burada?
Eskiden nasıldı bilmiyorum ama şu an hâlâ “görmezden gelme” kültürü baskın. Apartmanda yıllardır aynı katta oturduğum komşular hâlâ göz göze gelmemeye çalışıyor. Asansöre binince telefonlarına sarılıyorlar. Ama bir çocuk “abla” deyince yüzüm gülümsüyor. O çocuğun samimiyeti bana yetiyor.

– Seni kabullenen bir komşun oldu mu hiç?
Bir tane. Alt kattaki yaşlı bir kadın. İlk başta o da çok temkinliydi. Ama bir gün, alışveriş poşetleriyle zorlandığını görünce yardım ettim. Sonra teşekkür etti, gözleri doluydu. Şimdi kapımı çalıyor bazen, “bir kahve içer misin?” diyor. O kadar kıymetli ki bu… Çünkü mahalle dediğin şey, kahveyle başlar bazen.

– İnsanların ön yargısını kırmanın bir yolu var mı sence?
Var. Ama zaman istiyor. Herkese kendimizi anlatmak zorunda değiliz belki ama sadece saklanmadan yaşamak bile bir şeyleri değiştiriyor. Ben görünür oldukça, insanlarda bir yumuşama oluyor. Bakıyorlar ki, korktukları gibi biri değilim.

– Şu an mutlu musun burada?
Kendimle barışığım. Bu yetiyor. Ama toplumla tam barış sağlanmış değil. Şunu biliyorum: Mahallem bir gün beni alkışlamayacak belki, ama en azından yargılamayacak. O zaman gerçekten mutlu olacağım.

Asya’nın sözleri sade ama derin. Beylikdüzü’nün modern görüntüsünün ardında hâlâ kırılganlıklar, görünmeyen duvarlar ve cesaretle aşılmış mesafeler var. Ve bazen bu mahalle kültürü, bir çay davetiyle, bir göz temasıyla yavaş yavaş yeniden yazılıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir