“Beni Görüyor musun?” Şişli Travestileri

İstanbul’un karmaşık sokaklarında yürürken, Şişli’de geceye karışan silüetleri fark edersin. Kimi zaman kırmızı rujuyla tebessüm eden bir yüz, kimi zaman topuklu ayakkabının yere vuran sesi… Ve bazen göz göze gelirsin. O an durur zaman. Sana bakar. Ama sadece bir saniyeliğine. Gözlerini kaçırırsın, o da kendi yoluna döner. Ve aklında sadece bir cümle kalır:

“Beni görüyor musun?”

Bu yazı, o bakışta gizlenen hikâyelere kulak vermek için yazıldı. Görmezden geldiklerimizi duymak, duymazdan geldiklerimizi hissetmek için…

Görünmeyen Hayatlar
Şişli’deki travestiler, sadece sokakları değil, bir mücadeleyi de temsil ediyorlar. Onlar çoğu zaman isimlerini bile paylaşmadan yaşamaya çalışıyor. Çünkü her isim, bir yargıyı da beraberinde getiriyor. Her “kimlik”, bir damgaya dönüşebiliyor bu şehirde.

Gece çalışıyorlar çünkü gündüz, bakışlar daha acımasız. Gündüz, roller daha katı. Bir yandan toplumdan dışlanmış olmanın yükünü taşırken, diğer yandan kendi varlıkları için mücadele ediyorlar.

Ama herkes gibi onlar da sadece “var olmak” istiyor.

Bir Göz Teması Yeter mi?
Şişli’de bir travestiyle göz göze geldiğinde, o bir saniyelik bakışta aslında birçok şey var. “Beni insan gibi gör” diyor. “Etiketlerimi değil, gözlerimi fark et” diyor.

Belki yıllardır ailesiyle görüşmeyen bir evlat. Belki gençliğinde sadece aynaya bakarken kendisiyle barışabilen bir kadın. Belki sadece özgürce yaşamak isteyen biri.

Ama her şeyin ötesinde: Bir insan.

Kabullenmek Değil, Saygı Duymak
Kimse senden anlamanı beklemiyor. Kimse “benim gibi ol” demiyor. Ama herkes gibi onlar da saygı görmek istiyor. Gözlerinle değil, kalbinle bakmanı… Korkmadan, küçümsemeden, hor görmeden yaklaşmanı.

Çünkü Şişli sokaklarında yürüyen o insanlar da senin gibi hayal kuruyor. Aşık oluyorlar. Kırılıyorlar. Gülseler de her zaman güçlü değiller.

Son Bir Söz: Bakışlarınızla Yaralamayın
Bu yazı, belki de sadece bir çağrı. Gecenin bir vakti karşılaştığın bir travestinin gözlerine baktığında, “acıma” hissiyle değil; “anlama” çabasıyla kal.

Bir sonraki karşılaşmanızda, içinden sadece bir cümle geçsin:

“Evet, seni görüyorum.”

Saat gece 01.35. Şişli’nin arka sokaklarında yürürken, köşedeki ışığın altında duran biriyle göz göze geliyoruz. Hafif bir tebessümle yaklaşıyorum. Adı Gülşen. Kabul ederse, onunla kısa bir söyleşi yapmak istiyorum. Kabul ediyor. Sigarasını yakarken “Beni gerçekten dinlemek ister misin?” diye soruyor. Başımı sallıyorum. Ve başlıyoruz…

“Senin için Şişli ne demek?”
Gülşen:
Benim için Şişli, hem korunaklı bir liman hem de sürekli dalga alan bir kıyı. Burada görünmez olmayı öğrendim. Aynı zamanda görünür olmanın bedelini de… Herkesin baktığı ama kimsenin görmediği yerdeyiz biz.

“İnsanlar sana nasıl bakıyor sence?”
Gülşen:
Çoğu zaman ya aşağılayarak ya da merakla. İkisi de çok yorar. Ama en çok canımı yakan şey, gözlerimi görmeden kafasını çevirenler. Çünkü ben oradayım. Ben de buradayım. Beni gördüğünü bilmek istiyorum.

“Peki sen kendini nasıl tanımlarsın?”
Gülşen:
Ben travestiyim, evet. Ama onun ötesinde biriyim. Ağlayan, gülen, aşık olan, hata yapan, umut eden biri. Kendimi insan olarak tanımlıyorum, bu kadar basit. Ama galiba insanların en zor kabullendiği şey bu: bizim de “insan” olduğumuz.

“Ailenle ilişkin nasıl şu an?”
Gülşen:
Yok. 4 yıldır ne konuştuk ne de denk geldik. Annem bana bakınca “oğlum” görmek istedi, ben ona “kızını” gösterdim. O gün bugündür sustu. Belki bir gün yeniden konuşuruz. Belki hiç. Ama ben içimde hâlâ onun sesini taşıyorum.

“Seni ne mutlu ediyor burada?”
Gülşen:
Basit şeyler. Birinin gözlerimin içine korkmadan bakması mesela. Bir müşteri değil de bir insan gibi davranması. Gece eve dönüp ayakkabılarımı çıkarınca “bugün dayandım” demek. Bu bile yeter bazen.

“Son olarak bu yazıyı okuyanlara ne söylemek istersin?”
Gülşen:
Lütfen bizi sadece “etiket” olarak görmeyin. Her birimizin bir hikâyesi var. Belki anlatamayız, belki dinlemezsiniz. Ama biz varız. Ve sadece şunu sormak istiyoruz:
“Beni görüyor musun?”

Gülşen ceketini düzeltiyor, bir yandan kaldırımlarda yürüyen ayak seslerine bakıyor. Ben notlarımı kapatırken o son sigarasını yakıyor. Gece onun için daha yeni başlıyor.

Ve ben arkamı dönüp yürürken, içimden sadece şu geçiyor:

Evet Gülşen, seni gördüm. Gerçekten gördüm.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir