İstanbul’un her semtinin kendine has bir gece dili vardır. Ama Şişli, özellikle de gecenin en durgun saatlerinde, başka bir şey fısıldar kulağına. Kalabalığın çekildiği, taksilerin birer birer köşelere sindiği, ışıkların solgunlaştığı anlarda… Sessizlik, aslında fırtınadan öncedir. Ya da belki içindeki fırtınayı bastırır gibi yapan bir şehirde, bazı buluşmalar her şeyi alt üst eder.

Onu ilk gördüğümde bir mekân çıkışındaydım. Göz göze gelişimiz uzun sürmedi ama bakışlarıma hâkim olamamıştım. Abartısız ama vurucu bir makyaj, özgüvenli ama dikkat çekmek için çırpınmayan bir duruş… Yanına yaklaştım. İsmimi söylemedim, o da sormadı. Ama sanki yıllardır konuşuyormuşuz gibi, sessizlikle anlaştık.

Yürümeye başladık. Gece uzundu, Şişli’nin arka sokakları loştu. Bir otelin önünde durduk. Eski, sessiz, camlarında perde olmayan ama aynası da bulunmayan türden… Resepsiyon görevlisi göz ucuyla baktı. Yargılamadı ama anlamıştı. Anahtarı aldık. Merdivenleri çıkarken, adımlarımız sessiz ama zihnimdeki gürültü kabarıyordu.

Odaya girdiğimizde, ışığı açmadı. Ay ışığı perdenin arasından sızarken, yüzüne yansıyan o loşlukta onu ilk kez gerçekten gördüm. Kadınlığı sadece bedeninde değil, bakışlarında taşıyordu. Sessizdi ama içinde binlerce şey söylüyordu.

Konuşmadık fazla. Kelimelere gerek kalmadı. Parmak uçlarıyla tenime dokunduğunda, o ana kadar bastırdığım her şey yüzeye çıkmaya başladı. Bu bir tensel temas değildi sadece — bu, varlığımı tanıyan bir dokunuştu. Yargısız, hesapsız, saf ve cesurca. Sanki yıllardır görülmeyi bekleyen bir duvar, onun avuçlarında çatladı.

İstanbul’un sokaklarında milyonlarca insan yürürken, o aynasız odada bir travestinin kollarında, ben ilk kez olduğum kişiye yaklaştım. Utanmadım. Kaçmadım. Kendimden kaçmamayı ilk kez o gece öğrendim.

Sabah olduğunda ne isim sordum ne telefon. O da istemedi. Giderken aynaya bakmadan çıktım. Çünkü o gece kendime zaten çoktan bakmıştım.

İçerikler

Söyleşi: Şişli’nin Aynasız Otelinde Sessiz Bir Gece – Travesti Alev’in Gözünden

Tarih: 2025 Haziran, Gece yarısı sonrası
Yer: İstanbul, Şişli – küçük bir otelin loş lobisi
Konuşan: Alev (38) – 15 yıldır İstanbul’da yaşayan bir travesti
Söyleşi: Serbest yazar – isimsiz

“Bu şehir aynalarla dolu ama kimse kendine bakmıyor”
Soru: Alev, bu söyleşiyi kabul ettiğin için teşekkür ederim. Önce şunu sorayım: Neden Şişli?
Alev: Çünkü Şişli, herkesin içindeki karanlığı en iyi sakladığı semt. Burası ne Taksim kadar açık ne de Nişantaşı kadar steril. İkisinin arasında sıkışmış bir dürüstlük var burada. Herkes bir şeyden kaçıyor, ama yine de burada kalıyor. Biz de buradayız, çünkü burası bizi olduğu gibi kabul etmese de, gözünü çevirmiyor.
“Aynasız otellerde insanlar birbirine daha çok bakıyor”
Soru: Bu “aynı otel”den birkaç kez söz ettin. Orada olmak neden farklı senin için?
Alev: Aynası olmayan odalarda insanlar kendini değil, birbirini görmeye başlıyor. O aynaların olmadığı yerde, sadece yüzün değil, yorgunluğun, suskunluğun, dokunuşun kalıyor. Sessizlikle anlaşmayı orada öğrendim. Konuşmadan sarıldığın biri, seni gerçekten anlamış demektir. Orada cinsellik bile daha saf, daha sahici.
“Benim kadınlığım bir gecede oluşmadı, bin gece kırıldım”
Soru: Seni ilk gördüğümde çok güçlü duruyordun. Ama kırıldığın geceler oldu mu?
Alev: Her gece… Ama bazı geceler daha fazla. Bir adamın “ben seni sevdim ama kimse bilmesin” dediği gece, mesela. Veya ilk kez makyajla dışarı çıktığımda arkamdan gelen hakaret… Her kırıklıkta biraz daha kadın oldum aslında. Kadınlık bence sadece güzellik değil, dayanıklılık.
“Erkekler bana kendilerini ararken geliyorlar”
Soru: Peki, seni en çok şaşırtan gece neydi?
Alev: Şişli’de bir otelde, ismini hiç bilmediğim bir adam geldi. Sadece sarılmak istedi. Soyunmadı bile. Omzuma başını koydu, “sadece böyle kalalım” dedi. O an anladım ki, bana kadınlığımı yaşatmaya değil, kendi kırılganlığını saklamaya gelmişti. Bazen onlar da yorgun. Ama toplum izin vermiyor onların ağlamasına. Biz oluyoruz o gözyaşlarının sessiz ortağı.
“Ben sadece vücudumu değil, kimliğimi açıyorum”
Soru: Bu hayat seni yordu mu?
Alev: Yorulmaz olur muyum? Ama bu yorgunluk da benim. Kendimi gizleyerek yaşamak istemiyorum. Ben her gece saçımı tarayıp sokağa çıktığımda, kendime söz veriyorum: Bugün de görünürüm. Bugün de varım. Kimliğim bir bedende değil, bir duruşta.
“Sessiz bir tufan yaşadım… ama hâlâ ayaktayım”
Soru: Son olarak… O “sessiz tufan” dediğin geceden geriye ne kaldı?
Alev: Bir iz… Tenimde değil belki ama ruhumda. Herkes bir gecelik kaçış arar. Ama o gece ben kaçmadım. Olduğum kişiyle yüzleştim. Ve biliyor musun? Aynasız odalarda insan kendini daha net görüyor. Işık yok, süs yok… sadece sen varsın. Ve ben o gece kendime sarıldım.

Not:
Alev bu söyleşiden sonra kalktı, saçlarını düzeltti ve dışarı çıktı. Şişli sokakları hâlâ loştu. Ama onun adımları, kendi fırtınasından sağ çıkmış bir kadının ayak sesiydi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir